Batılı Gözü ile Müslümanların Temizliği

Batılı Gözüyle Doğu ve Batıda Temizlik

Dr. Polat HAS / İnceleme – Kasım 1987
Temizlik medeniyeti gösteren en ehemmiyetli amillerdendir. Bu hasleti tarihte en ideal şekilde ecdadımızda görmekteyiz. Bu noktada biz, gerek ecdadımızda, gerekse batıdaki temizlik anlayışını ve yaşantısını yine batılı şahitlerin ifadeleriyle ortaya koymaya çalışacağız.
18. yy. Türkiye’sini gezen D.Ohsson’un şaşkınlık ve hayranlıkla dolu ifadeleri şöyledir: “Müslümanların kadın olsun, erkek olsun hemen hemen her gün banyo yapma ve yıkanma hususunda gösterdikleri dikkat hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Bunu, dinin emrettiği temizliğe riayet etmek ve sağlıklı yaşamak için yaparlar. İleri gelenlerin evinde de, alelade vatandaşın evinde de tahta kaplı olan bütün döşemeler ayrıca halı döşelidir. Evin geri kalan kısmı her hafta büyük bir titizlikle yıkanır. Hiçbir zaman, hiçbir tarafta en küçük bir pislik, toz, çamur görülmez. Çünkü erkek olsun, kadın olsun, hangi rütbe ve mevkide olursa olsun, eve girerken pabuçlarını merdivenin alt ucunda çıkarır. Resmi daireler de, döşemelerinin sadeliğine rağmen, aynı temizlikleriyle dikkati çeker (1). Dennburg ise “Anadolu halkı kadar temizliğe düşkün bir halka hiçbir zaman rastlamadım. Bunu farketmek için onu hamamda görmek kafidir. Elbisesi yamalı bir adam çıkagelir. Soyununca bakarsınız ki iç çamaşırları şaşılacak kadar beyaz ve tertemizdir. Avrupa’da ise durum ekseriye tam tersinedir.” demektedir.(2).
Bu mevzuda diğer batılı yazarlardan Yuvakim de Bolf, “Müslümanlık nezafeti, temizliği, nezaketi, bütün saiklerine farz yapmakla birçok tahripkar mikropları imha etmiştir. “(3) Meşhur Du Loir, “Bütün Türkler çok temizdir, sakalları iyi i aranmıştır.”(4) M.de Thevenot, “Hem vücutlarını tertemiz tutmak, hem sıhhatlerini idame etmek için Türkler hamama çok giderler. Onun için şehirlerde birçok güzel hamam mevcut olduğu gibi, hiç olmazsa bir tek hamamı olmayan hiç bir köy yok-tur. “(5), Grelot, “Dünyanın bütün milletleri içinde temizliğe İslam camiası kadar riayet eden tek bir millet yoktur. Bütün bu müslüman milletler nezafeti bir ana düstur haline getirmişlerdir. “(6) demektedirler.
Avcı Sultan Mehmet devrinde İngiltere’nin İstanbul sefaret katiplerinden olan Ricaut ismindeki Türk düşmanı ise bütün menfi tavrına rağmen, “Türkler yaşayış tarzlarının harici manzarası itibariyle hakikaten çok temizdirler ve gerek yıkanmaları, gerek dinen mükellef oldukları diğer vecibelerinin ifası itibariyle iptila derecesinde tahayyütkâr ve intizamperverdirler… diyerek bu mevzudaki hakikatları açıklamaktan kaçınmamıştır.(7)
1638’de İstanbul’da (Boğaziçi ve uzak semtler dışında) 302 umumi ve 14234 hususi hamam vardı. Türk köylerinin büyüklerinde bile kubbeli hamama tesadüf edilmektedir. Bu durum Avrupalı seyyahları çok şaşırtmıştır. Zira o asırlarda Avrupa’da yıkanma adeti yok gibiydi, sıhhate muzır sayılırdı. En büyük hükümdar saraylarında bile hamam, banyo ve benzeri bir şey yoktu. Fıçı içinde bazan yılda bir defa yıkandırdı. İlk banyo dairesinin, 18. asrın sonlarında Versailles Sarayı’nda Kraliçe Marie Antoinette yaptırmış, burası ihtilalcilerin eline geçince, halk çok ayıplayıp, kraliçeyi lüzumsuz israfla suçlamış, çok alay eden, mizahi yazılar yazan ihtilalciler de olmuştu (8).
Seignobos, 17. asır sonları Avrupa’sından şöyle bahseder, “Temizlik, senyörler ve soylu hanımlar için bile meçhul bir şeydi. Banyo hiç kullanılmıyordu. Haçlı seferlerinde Avrupalılar, İslam ülkelerinde hamam görmüşler, bazı şatolara ve şehirlere Doğu usulü sıcak hamam getirmişlerdi, fakat 15. asır sonunda hamamlar da ortadan kalkmış ve unutulmuştu. Sokaklar dar, eğri büğrü, kaldırımsız, süprüntü ve pislik dolu idi Lağım da, abdesthane de yoktu. Sağlık tedbirleri almak, akla bile gelmezdi.”(9) Kanuni devrinde bir kaç yıl İstanbul’da kalan İspanyol seyyahı “Türkler, biz Hristiyanların pis olduğunu iddia ederler, İspanya’da ömrü boyunca iki defa yıkanmış erkek ve kadın yoktur. (Zira ilk yıkanış vaftiz suyu iledir, tekrar yıkanmak, kutsal sudan mahrum olmak demektir) Yıkanmak zararlıdır. Çok kişiye zararı dokunduğu görülmüştür. Hele biz Hristiyanlar alışık olmadığımız için, bize iyi gelmez, üstelik Türkler, hamamlarda lüzumsuz yere çok su harcarlar. Çeşmelerden çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan ve su sarfedilen şehir yoktur. “(10) diyerek temizlik anlayışlarını (pislik anlayışı demek daha doğru olur herhalde) haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Bu hususta Dr. Brayer ise, “Türklerde yıkanma işi hayrete değer, Paris’te ancak yarım asırdır bir kaç banyo vardır. Londra, Dublin, Edinburg, Berlin, Viyana gibi büyük şehirlerde, İtalya, İspanya, Hollanda gibi ülkelerde banyo meçhuldür… Bir Hristiyan hastahanesi ile bir Türk hastahanesini gezip mukayese etmiyenler, iki tarafın temizlik anlayışındaki farkı kestiremezler… Gerçi elli yıldır Avrupa’da da temizliğe ehemmiyet verilmektedir. Fakat Türklerin asırlardan beri temizlik hususunda temin ettikleri durumdan henüz çok uzağız. Bugün bile bir Avrupalı, en fakir Türk köylüsü kadar temizliğe riayet etmez. 18. asrın ortalarına kadar Parislilerin pislik dereceleri malumdur. O zamandan beri bu hususta ilerlemekle öğünürüz ama, Türklerin bugünkü temizlik seviyesine gelmemiz için daha yarım asır lazımdır.” (11) demektedir.
1877 Bulgaristanını gezen Dr. Ryan o devir Bulgarları hakkında şunları söylemektedir: “Bulgarların pisliği, bu milletin adeta karakteri halinde göze çarpıyordu. Bütün sağlık kaidelerine karşı tam bir alakasızlık vardı. Hiç bir yerde, Bulgar evlerinde gördüğüm ev böcekleri kadar büyük ve kana susamış haşerat görmedim… Bütün Bulgarların görünüşleri son derece pis ve korkunçtu. “(12)
Max Kemmerich Ortaçağ Avrupa’sını anlatırken şunları söylemektedir: “16. yüzyılda bit, pire gibi böceklerin bolluğu, bu hayvancıkların efkarı umumiyede kazandıkları ehemmiyetten anlaşılır. Ho. Coler, Oeconomia adlı eserde gayet ciddi bir tasnif yapar: “Bu asil mahlükat üç çeşit üzeredir: Kelle biti, elbise biti, keçe bizi. Birincisi çocukların ve hatun kişilerin, ikincisi uşakların, yanaşmaların ve dilencilerin, üçüncüsü zendostların ve sokak kadınlarınındır. 17. yüzyılda bile mendil kullanmak, kibarlar arasında lüzumlu bir şey sayılmıyordu. Mareşal Turenne (1611-1675)’nin de hazır bulunduğu bir mecliste yüksek rütbeli bir asilzade olan Hauterive de l’Aubespine, yemek esnasında bir parmağıyla burun deliğini kapatarak öbür deliğin içindeki sümükleri bir ok hızıyla şömineye doğru püskürtüverdi. Bir tabanca sesine benzeyen bu infilak karşısında Raigny, asilzadenin pek hoşuna giden şu cümleyi kullandı: “Azizim, yaralanmadınız ya.” De la Mesangere, 1797 yılında, pek iştah açıcı olmıyan bu mevzuu hakkında şunları yazıyordu: “Daha birkaç yıl evveline kadar sümkürmek bir sanat haline gelmişti. Kimi boru sesi çıkararak, kimide kedi gibi hırıldayarak sümkürürdü. Bu işin mükemmelliği ne az, ne de pek fazla gürültülü oluşandadır. ”
Ne acıdır ki bugün Avrupa, temizlik mevzuunda birçok bakımdan bize misal gösterilmektedir. Kaderin garip bir tecellisi olarak onların bizden aldıkları her iyi haslete karşı biz de onların bir kötü hasletini kendimize adapte etmişiz. Bugün bizde görülmeye başlayan bit, pire, sokakların pisliği gibi kötü durumlar Avrupa’da artık ortadan kalkmıştır. Değişmenin bu süratle devam etmesi halinde gelecekte, yukarıda bahsedilen acı gerçeklerin bizler için bahis mevzuu olacağı hiçte uzak bir ihtimal değildir. İnsanımız kaybettiği temizlik cevherini yeniden bulup onu bütün hayatına tatbik etmediği müddetçe de bu kötü gidişe dur demek mümkün, olmayacaktır.
LİTERATÜR:
1. D’Onsson. M.: 18.yy. Türkiye’sinde Örf ve Adetler S:228
2. Djevad.A.: Yabancılara Göre Eski Türkler,S.69
3. Ateşmen, M.: Avrupalı Gözüyle İslam, S:164
4. Du Loir; Les voyages du sieur Du Loir. s: 150
5. M.de Thevenot: Relation d’un voyage fait de Levent. S: 58
6. Grelot; Relation nouvelle d’un voyage de Constantinople. S: 232.
7. Ricaut: Histoire de l’etat present de l’Empire Ottoman S: 284.
8. Öztuna Y.; B.Türkiye Tarihi C: 12, S; 202
9. Seignobos: Avrupa Kavimlerinin Mukayeseli Tarihi, II. 336 10.Dr. A. Brayer; Neuf Annees a Constantinople S: 335
11.Öztuna Y.:B.Tiırkiye Tarihi C: 11, S:273-276. 12.Kemmericih,M.:Tanhte G. Ol aylar S:97-101.

sızıntı.com.tr Kasım 1987

Bir yanıt yazın

SİPARİŞ